TÜRKİYE BEYAZ EŞYA SANAYİCİLERİ DERNEĞİ
TÜRKBESD
BASIN BÜLTENİ
18 Ekim 2018
Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) Türkiye’nin en önde gelen firmalarını bünyesinde barındıran ve dünyanın en büyük ikinci üreticisi olan beyaz eşya sektörünü temsil etmektedir. Dernek bir basın toplantısı ile sektördeki ilk dokuz aylık gelişmeleri paylaşmıştır.
TÜRKBESD Yönetim Kurulu Başkanı Ergün Güler “sektörün 4 beyaz eşyada (buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası, fırın) 2017’nin ilk 3 çeyreğinde iç satışların itici gücüyle %10 büyüdüğünü, ancak 2018’in aynı döneminde ihracattaki %5 büyümeye karşın iç satışlardaki %16 daralma sebebiyle toplamda %2 oranda küçülme olduğunu” belirterek, üretim rakamlarının da %2 küçülme gösterdiğini vurgulamıştır.
İç piyasadaki daralma uluslararası rekabet gücümüzü etkileyecektir…
“Büyüklük olarak 32 Milyar TL’lik bir sektör olan beyaz eşya sektörünün cirosunun %75'inin ihracat kaynaklı olduğu ve dünyada 100’ü aşkın ülkeye çoğunluğu AB pazarı olmak üzere ihracat yapıldığını” vurgulayan Güler “Doğrudan istihdamın 60.000 kişi olduğunu, ancak sektör olarak geniş bir ekosisteme sahip olduklarını, 500 tane KOBİ büyüklüğünde yan sanayi ve 15.000 tane perakende satış noktaları bulunduğunu, 3500 tane satış sonrası hizmet yerine getiren servis ağı bulunduğunu, dolayısıyla istihdamda 600.000 kişi civarında çok büyük bir rakamdan söz ettiklerini” dile getirmiştir.
Çin’den sonra üretim kapasitesi olarak dünyada en büyük ikinci beyaz eşya sektörü olduklarını söyleyen Güler “Böylelikle Avrupa birliğindeki pek çok büyük ülkeyi geride bırakmış oluyoruz. Sektörümüzün büyüklüğü sadece üretim kapasitesinden meydana gelmiyor; ARGE, patent, uluslararası marka yönetimi, tedarik zinciri yönetimi anlamında da Türkiye ortalamasının üzerindeyiz. Ancak, Türkiye’nin bu avantajlı durumunun devam etmesi garanti bir durum değildir. Gerek gelişen teknolojinin bir parçası olmak için yapılan sanayi 4.0 yatırımları, gerekse dünyadaki ticari konjonktür kaynaklı girdi maliyetlerinde sürekli artış baskısı, uluslararası rekabet gücümüzün azalması endişesi oluşturmaktadır. ” dedi.
Geçen yıl ilk 3 çeyrekte 660.000 adet aylık ortalama iç satış gerçekleştiği ancak 2018 aynı dönem için ortalama 555.000 seviyelerinde olunduğu belirtilmiştir. Sn. Ergün Güler “Teknolojik gelişmeler sektörün omurgasını oluşturmaya başladı. Rekabet gücü, maliyet avantajından ziyade teknolojik başarıya dayanıyor. Bu durum mevcut istihdam yapısının ciddi şekilde gözden geçirilmesini de gerekli kılıyor. Zira bizim ekosistemimiz aynı zamanda bizim müşterimizdir. Müşterilerimizin alım gücünü yitirmesi asla istemediğimiz gibi sosyal anlamda hiç kimsenin olumsuzluk yaşamasını da dilemeyiz.” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Türkiye’de satılan beyaz eşyanın %95’inin Türkiye’de üretildiğini söyleyen Güler, Türk sanayisine yapılan katkının dış ticaret rakamları ile gözler önüne serildiğini belirtti. Sn. Güler “Beyaz eşya sektörü net ihracat fazlası veren bir sektördür. Ülkemizin cari açığına yapılan katkı ortadadır. 2018 ilk 9 ayda olumlu seyreden tek rakam ihracattır. Ancak burada da ihracat artış hızının azaldığını gözlemliyoruz.” dedi ve “Üretim rakamı ise negatif seyretmektedir. 2018 itibariyle dayanıklı tüketim malları sanayi üretim endeksi, genel sanayi üretim endeksinin yaklaşık 10 puan altında seyretmektedir. Bu durum orta vadede istihdam açısından endişe vericidir. ” diyerek sözlerine devam etti.
Beyaz eşyanın enflasyon üzerinde %1,5-2 puan gibi bir etkisi olduğu, tüketici enflasyonunun endeksinin %24 ancak üretici enflasyon endeksinin %46 seviyelerinde olduğu, bunun kısa bir süre sonra tüketici enflasyonunu daha da artırıcı etki yapacağı, beyaz eşya kaynaklı enflasyon artışının sektör tarafından hiç arzu edilmediği belirtilmiştir. “Bu durumda iç pazar verilerinde düzelme değil daha da bozulma beklenebilir. Bir de, ithal enflasyonu meselesi mevcuttur. Beyaz eşya sektörü başta çelik sac olmak üzere çeşitli hammaddeleri ithal etmektedir. Dolayısıyla büyük oranda döviz kuru ve kredi maliyetlerindeki artış sebebiyle oluşan ithal enflasyonu önümüzdeki günlerde fiyatlar üzerinde baskı oluşturmaya devam edebilir. Bunların sonucunda talep daralması yaşanması olasıdır. Ancak bu iki yönlü bir bıçaktır. Talep ister istemez üretim birim maliyetlerini etkilemektedir. Üretim birim maliyetleri ise sektörün en önemli gücü olan ihracat rekabeti açısından bizi çok yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu bulgular bizi, beyaz eşya sektörünün ihracat gücüne rağmen, gelişimi garanti altında olan bir sektör olarak görülmemesi gerektiği sonucuna getirmektedir.” diyerek sözlerini sürdürdü.
Türkiye çelik ürünlerine korunma önlemi alınmasında, ne yazık ki AB’nin ardından gitmiştir.
Dünyada korumacı politikaların bu politikaları uygulayan ülkeler için iyi sonuçlar doğurmayacağını belirten TÜRKBESD Başkan Yardımcısı Fatih Özkadı, “Türkiye ticaret savaşlarında korumacılık dalgasına kapılmamalıdır. Makro ekonominin faydası aslında her bir vatandaşın faydası demektir. Türk sanayi bir süredir çeşitli vergi ve sınırlandırmaların kıskacındadır. Girdi maliyetleri sürekli olarak artmaktadır. Döviz kuru zaten bir maliyet artışı ve bir anlamda ticaret bariyeri oluştururken, ilave vergiler ile hammadde ve ara malı temini iyice pahalı hale gelmektedir. Birim maliyetlerdeki artış ihracat rekabetinde sektörü zor durumda bırakacaktır. Cari fazla veren bir sektör, ülke ekonomisine sağladığı bu avantajı yavaş yavaş kaybedecektir.” dedi.
Sn. Özkadı; “Yassı çelik kullanımı, beyaz eşya üretim maliyetinin %17’si kadardır. Sektörün karlılık oranları geleneksel olarak düşük seyretmektedir. 2018 itibariyle ve 2019’da da devam etmesi beklenen iç talep daralması, sektörün maliyet tarafına odaklanmasını zorunlu kılmaktadır. ABD’nin çelik ürünlerinde uyguladığı keyfi gümrük vergileri sebebiyle tüm dünyada tetiklenen demir-çelik ürünlerinde korumacılık yaklaşımına TÜRKBESD olarak daima karşı çıktık. ABD’nin ardından Avrupa Birliği’nin reaksiyonel olarak aldığı geçici korunma önlemi kararı Türkiye için de dengeleri bozmuştur. Esasen, ekonomik gerçeklere bakıldığında, ne AB’nin ne de Türkiye’nin çelikte ilave korunma tedbirine ihtiyacı vardır. Türkiye’deki çelik üreticilerinin ekonomik verisi son derece sağlamdır ve bir korunmaya ihtiyaçları yoktur. Zira zaten sıcak/soğuk sac ve paslanmaz çelikte %9-15 gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bu oran Türkiye’nin tarım dışı ürünlerdeki gümrük vergisi ortalamasının yaklaşık 2 katıdır.” dedi.
Ticaret Bakanlığının çelik ürünlerinde kota kapsamında geçici korunma önlemi aldığını belirten Özkadı “Kota miktarları Bakanlık tarafından hassasiyetle belirlenmiştir. Kendilerine bunun için teşekkür ediyoruz. Buna göre, kota miktarları aşılmadığı durumda ilave vergi söz konusu olmayacaktır. Kota miktarlarının aşılmasını, piyasanın daraldığı bu dönemde pek olası görmüyoruz. Ancak, Türkiye dinamik bir ülkedir. Pek çok değişken çok hızlı değişebilmektedir. Kota miktarlarının aşıldığı ve %9-%15’in üzerine ilave %25 vergi geldiği durumu beyaz eşya sektörü düşünmek dahi istememektedir. Bu zaten negatife dönen üretimin neredeyse durmasına, istihdamın ciddi şekilde azalmasına, istihdam sağlayan yabancı sermayeli üreticilerin yatırımlarını gözden geçirmesine sebep olabilecektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Yıllardır emek vererek, büyük uğraşlarla uluslararası alanda rekabetçi bir yapıya kavuşturulan beyaz eşya sektörü artık ülkemizin stratejik sektörlerinden birisidir. Bu sektörün rekabetçiliği, küresel ticaret savaşları baskısıyla, güç duruma sokulmamalıdır.” dedi.
Ticaret Bakanlığı tarafından geçici önlem kararı öncesinde yayınlanan ara raporda yer alan bulguların dikkat çekici olduğunu belirten Özkadı, “Ara raporda çelik üreticilerinin yüksek kapasite kullanımı ve yüksek karlılıkları tespit edilmiştir. Bizim Bakanlık nezdinde dile getirilen asıl sorunumuz gümrük vergisidir. Ara rapordaki bulgular bu talebin yerindeliğini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, TCMB tarafından enflasyonun asıl kaynağı maliyet enflasyonu olarak tespit edilmiştir. Bu durumda gümrük vergisi maliyet enflasyonunu artırıcı bir etki yapmaktadır. Yassı çelik üretim ve kullanım miktarları bellidir. Bir miktar ithalat zorunlu olarak yapılacaktır ve maliyet enflasyonu mecburen tetiklenecektir. Üretici sektördeki %32 seviyesindeki karlılık seviyesinin vergiler ile korunması sebebiyle bu karlar yatırıma yansımamaktadır. Hele ki yatırım maliyeti çok yüksek olan çelik sektöründe yatırım, zorlayıcı bir sebep olmadıkça tercih edilmeyecektir. Ana üreticilerde negatif net borç tablosu görülmektedir. Böyle bir ekonomik yapı Türkiye’de hiçbir sektöre nasip olmamıştır. Üretim için öngörülen yeni teşviklerin somut yatırıma dönüşmesi ve somut sonuç ortaya çıkarması zaman alacaktır ve etkisi sınırlı olacaktır. Çünkü AKÇT kapsamı ürünlere teşvik verilmesi yasaktır.” dedi.
Fatih Özkadı, “Türkiye’de kaliteli çelik sac ürünleri bulunmakla birlikte, üretim hatlarının talep esnekliğine göre değiştirilmesinin çok maliyetli olması sebebiyle, talep eden sektör olarak biz bu maliyete katlanmak zorunda kalıyoruz. Bu ekonominin gerçeklerine uygun olmadığı için de, Türk beyaz eşya sektörü olarak ihtiyaç duyduğumuz teknik spesifikasyonlarda ve kalitede ve de uzun vadeli öngörülebilir fiyatlar ile yassı çelik -paslanmaz çelik ithalatı yapma gereği duyuyoruz. Ancak sektör, çelik talebini yıllar içinde giderek daha fazla yerli üretimden karşılama eğilimindedir. Çelik üretim kapasitesi rekabetçi bir zeminde arttığı durumda, yerli tedarik her zaman ilk seçenek olarak kalacaktır. ” şeklinde konuştu. Sn. Özkadı ayrıca, “Yerli üretim olmasına rağmen, dövize endeksli fiyatlama yapan çelik sektörü ile kıyaslandığında, döviz etkisini fiyatlara doğrudan yansıtmayan ve TL ile ürün fiyatlayan bir sektör olarak, aslında iç pazardaki fiyat enflasyonunu bir yere kadar dengelesek de tedarik zincirinde oluşan maliyet artışlarının da ağır biçimde ürün maliyetlerimiz üzerinde etkisini de hissediyoruz.” dedi.
Bitmiş ürün ithalatına karşı dezavantajlı durumdayız.
Sn. Özkadı, ithal edilen bitmiş beyaz eşya ürünlerinin Türkiye’ye sıfır gümrük vergisi ile girdiğini belirterek “Başta uzak doğulu üreticiler olmak üzere, beyaz eşya ithalatçısı firmalar yerli üreticilerin karşı karşıya bulunduğu girdi maliyetlerindeki artış baskısını yaşamamaktadır. Bu durum Türk beyaz eşya sektörünü rekabette dezavantajlı duruma düşürmektedir ” diye ekledi.
Sektöre kalıcı can suyu gerekli…
Fatih Özkadı “Beyaz eşya iç talebi %16 ve üretim %2 azalmıştır. Bunun yurt içinde sosyal açılımları da olacak bir istihdam sorunu yaratacağı açıktır. Gelir cephesindeki tüm olumsuzlukların hem üreticiler hem tüketiciler açısından giderilmesi için ÖTV’nin kalıcı olarak kaldırılması gerekmektedir. Beyaz eşya ürünleri özel tüketim konusu değildir. Türkiye’nin gösterdiği ekonomik ve sosyal gelişim bu eşyaların bir anlamda “lüks” sayılmasına imkan vermemektedir. ÖTV’nin kademeli olarak başta enerji verimliliği en yüksek ürünler için sıfırlanması ve kademeli olarak azaltılarak kaldırılması, sektöre kısa vadede can suyu olacak, orta vadede ise sektörün istikrarlı büyümesine katkı sağlayacaktır.” dedi.
Yetkili servislerin tüketici ve ürün güvenliği açısından sorumluluğu büyüktür…
Fatih Özkadı, özel servisler ve bunların sebep olabildiği tüketici mağduriyetine dikkat çekerek, “tüketicilerimiz bir ürünle ilgili herhangi bir sorun yaşadıklarında, müracaat edecekleri yetkili servisi mutlaka firmalarımızın web siteleri üzerinden bulsunlar ya da ürünü satın aldıkları bayilerine danışsınlar” dedi. Sn. Özkadı, “Özel servislerin ürün ve tüketici güvenliğini tehlikeye sokabilecek hizmet ve uygulamaları sonucu ortaya çıkan mağduriyetler nedeni ile biz üreticiler sorumlu tutuluyoruz ancak tüketicinin mağduriyetini gidermek ne yazık ki mümkün olamıyor. Özel servisin ne işlem yaptığı, nasıl malzeme kullandığı kontrol edilemiyor ve oluşan hasarı geriye döndürmek mümkün olmuyor. Tüketiciler servislerin yetkili olup olmadığı konusunda bilgi sahibi oldukları sürece, yetkili veya özel servis tercihlerini özgürce yapacaklardır. Ancak firmaların kendi web siteleri dışında temin edilen servis bilgisi tüketiciyi yanıltmaktadır. Hatta, özel servis adı altında tamamen dolandırıcılık yapan isimsiz yapıların mevcut olduğunu mağdur olan tüketicilerden öğreniyoruz. Bu yapılar internet araması ile tüketicinin karşısına çıkmakta, hem tamir bedeli için kapora adı altında bedel almakta hem de eşyayı alıp geri getirmemektedir. Tüketiciler muhatap oldukları kişileri bir daha asla bulamadıkları için büyük mağduriyet yaşanmaktadır. ” açıklamasında bulundu. Konu ile ilgili olarak, Ticaret Bakanlığının Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliğinde yer alması istenilen düzenlemelerle ilgili sürekli temas halinde bulundukları da ifade edilmiştir. Sn. Özkadı “Ancak, dolandırıcılık sorunu sadece mevzuatla çözülebilecek bir konu değildir. Bu sebeple tüketicilerin dikkatli olması çok önemlidir. Satış sonrası hizmet için firmaların web siteleri üzerinden bilgi alınmasını vurgulamamız bu açıdan son derece kritiktir. Tüketiciler, internette ev lokasyonlarına göre servis araması yaparken, özellikle verilen reklamlara dikkat etmelidir. Ayrıca, tüketiciler kapılara bırakılan birbirinden bağımsız birçok markanın logolarını gördükleri broşür ve magnetlere de itibar etmemelidir. Bu önemli bilginin geniş kitlelere ulaştırılması sebebiyle, basının bu konuyu gündeme getirmesi tüketici ile iletişimde bizim en fazla önem verdiğimiz unsurdur.” dedi.